Akyapı İnşaat, Park Mavera2 Projesi’nin kör kasa yalıtımlarında ve dilatasyon derz açıklıklarının kapatılmasında İstanbul Teknik’in bantlarını ve dilatasyon profillerini tercih etti. İstanbul Teknik’i tercih etmeleriyle ilgili olarak Park Mavera2 Projesi Şantiye Şefi İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Zeydanlı ile yaptığımız söyleşiyi sizinle paylaşıyoruz.

Merhaba Hakan Bey, öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Merhaba, adım Hakan Zeydanlı. 1979 Ankara doğumluyum. İlk ve orta öğretim hayatımı Ankara’da tamamladım. Lisans eğitimimi ise 2001 yılında İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde gerçekleştirdim. 2003 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Proje Yönetimi alanında yüksek lisans yaptım. 2003 yılından beri inşaat sektöründe çalışmaktayım. Son altı yıldır ise Akyapı İnşaat A.Ş.’deyim.

Uzun bir süredir Akyapı İnşaat bünyesinde çalıştığınızı söylediniz. Bu bağlamda Akyapı İnşaat’ı bize anlatır mısınız?

Akyapı İnşaat; dört yıl öncesine kadar ağırlıklı olarak anahtar teslim fabrika inşaatları ve kaba yapı müteahhitliği yapan sektörün öncü firmalarından biriydi. Son dört yıldır emlak konut projeleri ve kendi yatırım projelerine ağırlık vermektedir. Sinpaş ile birlikte Aqua City, Liva, Akasya, İstanbul Sarayları gibi hayata geçirdiği pek çok proje bulunmaktadır. Akyapı İnşaat, Emlak Konut ile birlikte İstanbul Kayaşehir’de bulunan Bahçetepe, Seyranşehir ve benim hali hazırda şantiye şefliğini yürütmekte olduğum Park Mavera 2 projelerinin inşasını yerine getirmektedir.

Sektörün içinde bulunan biri olarak, yalıtım bantlarının ve dilatasyon sistemlerinin günlük yaşamınızdaki yerinden bahsedebilir misiniz?

Her şeyden önce yalıtım bantları önemli bir konudur. İzolasyon, son 10 yıldır bizim hep gündemimizde olan bir konudur. İzolasyon deyince biz hep “eller yukarı” diyoruz. Açıkçası izolasyondan korkuyoruz ve bu sebeple izolasyonu öğrenmek için daha fazla gayret gösteriyoruz; çünkü inşaatı bitmiş bir binaya su sızıntısı sonrasında izolasyon katmalarının üzerindeki malzemeleri kaldırmak, zafiyetin olduğu yeri tespit etmek ve tamiratı gerçekleştirmek vesaire gibi adımlar çok pahalıya mal oluyor.

Tüm bu nedenlerden mütevellit son 10 yıldır su izolasyonu üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Yalıtım bantları, su izolasyonunun en önemli bileşenlerinden biridir. Biz inşaatlarımızda ağırlıklı olarak kör kasa yalıtım bantları kullanmaktayız. Bina cephesini kabuk bir yapı gibi düşünürsek, pencereler ve pencerelerin etrafındaki kör kasa noktaları su ile temas sağlayan za yet noktalarıdır. Biz yalıtım bantlarını bu noktalarda izolasyon sağlamak için kullanıyoruz. Bu da iyi bir izolasyonun ancak iyi bir yalıtım bandı ile yapılabileceği anlamına geliyor.

İyi bir yalıtım bandı nasıl olmalı? Siz seçerken ne gibi faktörleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Bizi bu konuda aydınlatır mısınız?

Biz Akyapı İnşaat olarak sadece yalıtım bandı değil, tüm yalıtım malzemesi ürünlerinde maliyeti ikinci planda tutuyoruz. İlk öncelik doğru uygulama methodu ve doğru yalıtım bandının seçilmesinden geçer. Zira her zaman şöyle bir algı var ‘izolasyonda pahalı ürün seçtim mi, bu iş tamamdır’. Bu görüş kesinlikle yanlış. Ben inanıyorum ki en kötü ürün bile çok iyi bir ustanın elinde iyi bir koruma ile başarılı sonuçlar verebilir. Tam tersi, çok iyi bir ürün ise, uygulamasını bilmeyen ekip ile çok kötü sonuçlar verebilir. Dolayısıyla burada bir denge söz konusudur. Tabi ki aldığınız ürünü çok iyi tanımanız ve bilmeniz lazım ama bu ürünü iyi uygulamazsanız, uygulamasını takip etmezseniz, malzeme ne kadar iyi olursa olsun sizi ateşe atar.

İstanbul Teknik’in yalıtım bantları hakkındaki görüşleriniz nedir?

Evet, İstanbul Teknik’in yalıtım bantlarını projelerimizde kullandık ve şu ana kadar da herhangi bir sıkıntı yaşamadık. PVC doğramaları takılmış bloklarımız var. Üzerinden de bir kış geçti. Bu noktalardan da bir su gelişi olmuyor. Bizim blok sorumlusu arkadaşlarımız sık sık kontrollerini yapıyorlar. Şu anda da bir sıkıntımız gözükmüyor. Olacağını da düşünmüyoruz işin doğrusu.

Dilatasyon profili tedariğini de İstanbul Teknik’ten karşılıyorsunuz. Dolayısıyla biraz da o konuya değinmemiz gerekirse bizi dilatasyon profilleri konusunda biraz aydınlatır mısınız?

Ben dilatasyon profillerini bir parke gibi düşünüyorum, çünkü işin sonunda gördüğünüz yer tuğla duvar gibi değil. Tuğla duvarını bir alçıyla kapatıyor ve ardını görmüyorsunuz. Asma tavanın arkasındaki bir tesisatı da asma tavanla kapattığınız için görmüyorsunuz. Dilatasyon sistemleri, ticari blokları birbirinden ayıran yerlerde blokların peyzajla birleşiminde doğrudan son müşteriye hitap eden bir görsel. Bu bağlamda doğru dilatasyon profilinin seçilmesi birinci konu. İkinci konu dilatasyon profilinin görselliği. İlk olarak aldığınız malın ilerleyen yıllarda paslanmaması, ikinci olarak üzerinde lekeler bırakmaması önemli. Üzerine gelecek yükü karşılıyor mu, karşılamıyor mu? O dilatasyon boşluğunda bu ürün çalışır mı çalışmaz mı? Bunların hepsi çok önemli. Aynı zamanda bu ürünün yere montajı da çok önemli. Kotunda bir topuk yapıp bu dilatasyon profilini üzerine uygulamak genelde iyi çözüm veren bir uygulama sistemidir.

İstanbul Teknik’in de dilatasyon sistemlerinin çözümlerini inceliyoruz. Bizim projemizde de İstanbul Teknik, çözümlere yönelik çalışmalar yaptı. Birkaç gün içerisinde bize numuneleri gelecek. Yerinde, sahada da uygulayacağız bu numuneleri. Ondan sonra da büyük olasılıkla İstanbul Teknik dilatasyon profilleri ile projemizi tamamlayacağız diye düşünüyorum.

Uzun süredir inşaat sektörünün içinde olduğunuzu belirttiniz. Peki, çalışma yaşamınızı devam ettirdiğiniz bu sektörün mevcut durumu ve geleceği hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Yaklaşık 15 yıldır inşaat sektöründe çalışıyorum. Tabi inşaat sektörü deyince son 10 yıldır insanların aklına yüzde seksen konut geliyor. Her şeyden önce bu doğru bir yaklaşım değil. Evet, son 10 yıldır konut talebi var. Onun için de firmalar ağırlıklı olarak konut üretiyorlar. Bana inşaat mühendisi olarak, inşaat denince aklına “ konut mu geliyor, yol mu geliyor, altyapı ya da üstyapı mı geliyor” gibi kapsamlı bir soru sorulsa, cevabım; “konut bunun yüzde otuzunu, kırkını karşılar“olurdu. Ama ekonomik sebepler ve arz talep meselesinden dolayı son 10 yıldır aklımıza hep konut geliyor. Ben bunun böyle devam etmeyeceğini düşünüyorum. Avrupa ve gelişmiş ülkelerden ülkemize misafirler ziyarete geldiklerinde kule vinç sayısının fazlalığını görüp bu konuda şaşkınlıklarını dile getiriyorlar. Diyorlar ki “Bizim, ülkenizde gördüğümüz kule vinç sayısı, kendi ülkemizde 10 yılda görebileceğimiz kule vinç sayısına eşit”. Görüldüğü gibi yurtdışından Türkiye’ye gelen misafirler, sektörün durumunu görünce şaşırıyorlar. Dolayısıyla bu iş böyle gitmeyecek. Bu iş bir yavaşlama trendine dönüşecek ve stabil hale gelecek diye düşünüyorum. İnşaat sektöründe konutun ve konuta yönelik inşaat yapanların payı, bugün yüzde altmışlarda ise daha sonra yüzde otuza gerileyecek ve stabil şekilde yüzde otuz olarak devam edecek diye düşünüyorum.

Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu da unutmamamız gerekir. Bunun için de özellikle mahalle aralarında yer alan üç beş kattan ibaret ve hangi malzemeden yapıldığı belli olmayan binaların planlı bir şekilde yıkılması gerektiğini düşünüyorum. Konut sektörü tabiatı gereği rant hususunu peşinden sürükleyecektir.

Sektörün tabiatı gereği deme nedenim de müteahhitler, amacı kar elde etme olan ticari kuruluşları yöneten kişilerdir. Yani haliyle para kazanmıyorsa o işe girmeyen kişilerdir. Buna bağlı olarak da buradaki mahalleler eğer rant ve kar yoksa hiçbir şekilde düzelmez. Devletin burada devreye girip bir ara formül bulması ve mevcut prosedürle mevzuatları bir kez daha ele alması gerekir diye düşünüyorum.

Onun dışında Türkiye’nin istihdamının %13’ünü inşaat sektörü oluşturuyor. Bu rakam çok ciddi bir rakam. Fakat bu rakamın biraz önce söylediğim sebeplerden ötürü düşeceğini düşünmekteyim.

Bununla birlikte inşaat, Türkiye için lokomotif sektör. Bu sektör nasıl dünyada vazgeçilmez bir sektör olarak karşımıza çıkıyorsa, Türkiye’de de bu şekilde var olmaya devam edecek. İnşaat mühendisinden mimarına, inşaatın alt sektörlerinden inşaatı destekleyen bütün sektörlere, izolasyondan tutun da dilatasyon profiline, vidacısından tutun inşaat çivisi üreten firmaya kadar bunlara ihtiyaç duyulmaya devam edilecektir.

Size göre yalıtım bantları, bir yalıtım malzemesi midir yoksa yardımcı ürün müdür?

Yalıtım bantları, kesinlikle bir izolasyon malzemesi gibi değerlendirilebilir. Çünkü yalıtım bantlarını, biraz önce söylediğim gibi ağırlıklı olarak biz kör kasa etrafında kullanıyoruz. Bu yalıtım bantları, o bölgeye dışarıdan gelen suyun girişini engelliyor. Dolayısıyla bu bantları izolasyon malzemesi olarak görmek, yardımcı malzeme olarak görmemek gerekiyor.

Dilatasyon derzlerinin yapıya katkıları nelerdir?

Yapılarımız deprem yükleri aldığında dilatasyon derzleri yapının depreme doğru reaksiyon vermesine yardımcı olur. Bizler binalarımızı projelendirirken binanın bir uzunluğu 30 metreden fazla ise binalarımızı daha küçük parçalara bölerek binalara etki edecek yüklerin daha rahat karşılanmasını sağlarız. Dolayısıyla dilatasyon derzi bırakmanın önemi büyüktür. Zaten yönetmeliklerimiz, hangi arada, ne koşullarda dilatasyon derzlerini kullanacağımızı belirlemiş durumdadır.

Yalıtım bantlarının ve dilatasyon derzlerinin yapılarda kullanımı ile ilgili bir standart ve mevzuat var mıdır? Size göre bu yönetmelik yeterli midir?

Bu konuya ilgili bildiğim kadarıyla standart ve mevzuat yok. Burada belki şöyle bir şeye vurgu yapmak gerekir; biz projelere başlarken doğrudan bize izolasyon firmaları geliyor ve izolasyon ile ilgili tekli er veriyor. Örneğin; A firması geliyor ve diyor ki;” Benim ürünüm bu, bu ürün şuralarda kullanılıyor, yurtdışında ise buralarda kullanılıyor.” B firması geliyor diyor ki ; “Onların size önerdiği o ürün İngiltere’de yasaklandı ve kanserojen madde içeriyor, koku yayıyor, solunum rahatsızlıkları veriyor, ilerleyen yıllarda kansere sebep oluyor. Bu ürün test edilip onaylanmamış, dolayısıyla Avrupa’da şu ülkeler bu ürünü artık kullanmıyor” diyorlar. Pusulayı Türkiye’ye çevirdiğimizde ise bu malzemelerin kullanımının yaygın olduğunu görüyor ve şaşırıyoruz. Biz bunlarla çok sık karşılaşıyoruz. Son 10 yıldır izolasyonu çok konuşuyor ve tartışıyoruz. Daha önce inşaatlarda izolasyon çok daha basit bir anlam içeriyordu. Zift sürüp geçiyorduk ya da izolasyon adına tek bildiğimiz şey membrandı. Temeli membran ile bohçalarsın, perdelere kadar çıkarsın. Çatıda da membranla izolasyonu yaparsın. Zaten ıslak hacimlerde izolasyona gerek yok diyorduk. Hal böyle olunca sektör çok çeşitlendi. İzolasyon sektörü de çok çeşitlendi. Malzemeler de öyle tabi. Bitüm esaslılar var, bitüm kauçuk esaslılar var, çimento esaslılar var, poliüretan ve poliürea var. Bunların hibridleri çıkıyor. Her sene yeni malzemelerle karşılaşıyoruz. Biz izolasyon firmasına girsek, çok rahat bir şekilde izolasyon satış temsilcisi olabilecek noktadayız. Dolayısıyla burada şuna dikkat etmek lazım; yönetmelik revize edilecek ve ele alınacaksa gerçekten bizden daha gelişmiş ülkelerin yönetmelikleri ele alınıp, onlarda ne kullanılmıyorsa bizde de onun kullanılmaması sağlanmalıdır. Kullanılacak malzemelerin insan sağlığına etkisi, uzun yıllar sorunsuz olarak yapıya hizmet etmesi en önemli konudur.

Peki, sizce yalıtım bantlarının ve dilatasyon derzlerinin kullanım alanlarının geliştirilmesine yönelik neler yapılmalı?

Bu tamamen tanıtım ile ilgili bir şey. Bir farkındalık yaratılmalı . Burada da İstanbul Teknik gibi firmalara rol düşüyor. Sizler gibi firmalar ne kadar çok ziyaret yapıp saha mühendislerine, şantiye şe erine, şantiye mühendislerine bu konuları aktarırsa, yalıtım bantlarını bir önceki şantiyesinde kullanmayan firma bir sonraki şantiyesinde bunları kullanır hale gelir.
Bunlar sözle değil de testlerle ve videolarla anlatılırsa çok daha etkili olur. Malzemelerin kullanım alanları gelişir, genişler diye düşünüyorum.

Yalıtım bantlarının ve dilatasyon derzlerinin nasıl uygulandığı ile ilgili bizleri aydınlatır mısınız?

Yalıtım bantlarının bir köşesi, bizim kör kasa dediğimiz bir profile, çelik yüzeye oturuyor; o noktada bütün yalıtım bantlarının profile yapışmayla ilgili hiçbir sorunu olmuyor. Esas sorun o yalıtım bandının diğer yüzeye yani bizim betonarme veya kara sıvalı bims/tuğla yüzeye yapışması. O yüzeyin iyi bir şekilde hazırlanmış olması gerekmektedir. Yani o yüzeyin sağlam olmayan parçacıklardan ve tozlardan temizlenmiş olması gerekir. Benim bu noktadaki tavsiyem, yalıtım bandının yapışacağı ikinci yüzey olan kör kasa dışındaki yüzeyin ince bir harçla tamamen sıvanması ve prizini aldıktan en az dört ya da beş gün sonra yalıtım bandının oraya yapıştırılmasıdır.

Dilatasyon derzlerinin uygulanması ise genelde klasik. Onun kotunun ayarlanması her şeyden önemli çünkü son görselde kaplama altında bir malzeme kullanıyorsanız, kaplamayla dilatasyon profilinin birleşiminde bir diş oluşmaması için kotunun iyi ayarlanması gerekiyor. Bununla ilgili olarak da biz genelde altına tamir harçları ile bir topuk betonu teşkil ediyoruz. O topuk betonunun üst kotunun nivo ile gerekli okumalarının yapılıp teraziye alınması sonucunda dilatasyon profilleri rahatlıkla monte edilebiliyor.

Tedarik sürecine geçildiğinde malzeme ve marka tercihi hususundaki kriterleriniz nelerdir?

Birinci olarak, malzeme ve marka tercihlerinde kalite evraklarına bakıyoruz. İkinci olarak da referanslar bizim için çok önemli çünkü bu sektör küçük bir sektör. Siz bir referans kağıdı getirdiğinizde hiç tanımıyorsak bile içlerinden en az üç dört firmaya ulaşma imkanımız oluyor. İnsanlar genelde proje bazlı çalıştığı için bizden ayrılan bir arkadaşı, üç beş yıl sonra iki firma değiştirmiş, iki proje bitirmiş olarak bulabiliyoruz. Sonuç olarak o referans kâğıdında yazan iletişim bilgileri bizim için önemli. İki ya da üç telefonla, üründen memnuniyetlerini test edip öğrenebiliyoruz. İlk olarak uygunluğunu belgelemesi, ikinci olarak referanslarının bilinen marka projeler olması ve referansları aradığımızda iyi bir geri bildirim alınması bizim için önemlidir.

Marka tercihi noktasında ise, markanın bilinirliği ve sattığı ürünün arkasında durması esas önemli konudur. Biz öyle firmalar biliyoruz ki lavabo almışız, üzerinden üç yıl geçmiş, lavabo ile ilgili sıkıntılar var, Firmaya bununla ilgili bildirim yaptığımızda “bütün lavabolarınızı değiştirelim” diyen firmalar var. Bir boya şirketinden aldığımız malzemeyi dış cepheye uyguladık. İki gün sonra yağmurdan dolayı yüzeyde bir değişiklik oldu. Yüzey, portakal kabuğunun üstü gibi oldu.

Aradık ve bu durumu satış temsilcisine aktardık. Bize “uygulama kaynaklıdır” yanıtını verdi. Bir üst müdürünü aradık .“ Ne olursa olsun, uygulama kaynaklı da olsa markamızın bu şekilde kötü değerlendirilmesine müsaade etmeyiz, gelir bütün binanızı tekrar boyar, başına da süpervizör koyarız,” dedi.

Müdürün bize söyledikleri bu şekildeydi. Şimdi bizde fiyat farkı yüzde onun üzerinde bile olsa o markayı tercih edelim diyoruz. Dolayısıyla bir sertifka, iki referanslar, üç sattığı ürünün arkasında durması bizim temel kıstaslarımızdır.

Son olarak İstanbul Teknik’in yalıtım ürünleri hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

İstanbul Teknik ile biz yaklaşık üç yıldır görüşüyoruz. Birincisi, AR-GE‘ye yatırım yaptıklarını biliyorum. Bu bizim için önemli. Bu bağlamda İstanbul Teknik, bu yatırımlarına devam edecek gibi görünüyor; çünkü kısa vadeli düşünen hiçbir firma bu yatırımları yapmaz. Bana göre de AR-GE’ye yatırım yapan her zaman kazanır. Sektördeki sıralarını da hemen hemen her yıl bir üste taşırlar. Yani ilk üçe oynayan firma muhakkak olur. İnşallah böyle de ilerlersiniz diye düşünüyorum. Bir de müşterilerle sıcak ilişkilerin kurulması bizim için önemlidir. Biz konuya şöyle bakıyoruz; hani derler ya “yüzünü eskitme, sık sık git kapıyı çal; hiçbir konu olmasa bile buradan geçiyordum, çayınızı içmeye geldim“ dersin. Bu sayede her zaman izolasyon, yalıtım bandı, profil denilince akılda kalır ve danışılan, görüşülen firma olursunuz.

Haber Teknik olarak bu keyifli söyleşi için Hakan Bey’e en derin teşekkürlerimizi arz ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz.