Katma Değer Kanunundaki bazı değişiklikler, Konkordato aşamasında olan Borçlu nezdinde olan Alacaklar

1) Katma değer kanunundaki değişiklikler,
7161 sayılı Vergi Kanunları İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile kabul edilerek 17.01.2019 tarihli 30659 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasa, gelir ve kurumlar vergilerinin yanında; katma değer vergisi, özel tüketim vergisi ve banka ve sigorta muameleleri vergisinde bazı değişiklikler içermektedir.

Bu değişiklikler arasında yer alan ve öteden beri tartışılan bir konu olan “kur farkı ve ithalatta KDV” konusu önemi itibari ile üzerinde konuşulması gereken bir düzenleme oldu.

KDV’nin amacının alım satım işlemlerinde oluşan artı değerin vergilendirilmesi olduğu açık.
Bir mal veya hizmetin bedeline ilave edilen kar, ilave bir üretim katkısı gibi oluşan olumlu farklar üzerinden yüzde 1, 8 veya 18 oranında vergi alınmasını esasa bağlıyor. Ancak bazı durumlar da KDV’nin konusuna giren hususun bir katma değer olduğu tartışmalı hale geliyor.

Örneğin; Kur farkı; esas olarak tacirin belirlemede direkt taraf olmadığı ancak fiktif olarak
ortaya çıkan ticarete taraf olanların karşısına çıkan önemli bir sorundur. Gelir idaresinin bu
konuyu daha sürdürülebilir ve işletmelerin dövizli işlemlerden etkilenmeyeceği bir şekilde
düzenlemesi gerekir.

Örneğin ithalatta KDV matrahına dahil edilen unsurlar üzerinden ödenen diğer vergiler de yer alıyor. Bir eşya ithal ederken ödemiş olduğunuz gümrük vergileri, ilave gümrük vergileri, ÖTV gibi ithal aşamasında alınan vergiler üzerinden bir de KDV ödeniyor. Başka bir ifadeyle, ithalat aşamasında tahsil edilen vergiler, bir katma değer olarak kabul edilip vergilendiriliyor.

Yine tartışmaya konu olan kur farkları da aynı şekilde. Oluşan bir katma değer yok ama bu
fiktif artış nedeni ile kanun koyucu ithalat vergileri gibi kurdan kaynaklanan farkları da KDV’nin konusu olarak görüyor.

Biz bunların daha rasyonel matrahlar üzerinden oluşturulmasını düşünmemize rağmen
mevcut uygulamada Gelir İdaresi sözü edilen mahkeme kararını bir şekilde dikkate alarak
bu eksiğini yasal yoldan kendi lehine olacak şekilde tamamlamış, en azından taraflar arası
tartışma yasal olarak nokta koyarak giderilmiş oldu.

Kur farklarında KDV varlığının tanımı yapılmış oldu.
KDV yasasında, ithalatta ve yurt içi işlemlerde matrahı oluşturan unsurlar iki ayrı maddede
düzenlenmiş durumda. İthalatla ilgili 21. maddede, mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat
farkı, kur farkı gibi ödemelerin KDV matrahına dahil edilmesi gerektiği açıkça belirtiliyor.

Yurt içi hizmet veya mal teslimlerine ilişkin 24. maddede ise vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler KDV matrahına dahil olan unsurlar arasında sayılıyordu.

Bu iki düzenlemedeki önemli farklardan biri “kur farkı” kavramı idi. İthalatta matraha dahil olan unsurlar arasında kur farkı açıkça yer almışken, yurt içi işlemlerde kur farkı ifadesi bulunmamaktaydı.

Bu yasal düzenlemelerle ilgili KDV tebliğinde yer alan, yurt içi işlemlerde oluşan kur farkları üzerinden de KDV hesaplanması gerektiğine yönelik açıklamaların bulunduğu bölümün
iptali için konu yargıya intikal etmişti. En son olarak 2017 Aralık ayında Danıştay Vergi Dava
Daireleri Kurulu bu kararını bozma yönünde karar vermişti.

Danıştay 4. Daire tarafından VDDK kararına uygun bir karar tesis edilmesi beklenmekte
iken, kur farklarının KDV matrahına dahil edilmesine yönelik bir düzenleme içeren 7161 sayılı yasa 18 Ocak günü yayımlanarak yürürlüğe girdi. Anılan yasayla, 3065 sayılı yasanın yurt içi teslim ve hizmetlerde KDV matrahına dahil olan unsurların sayıldığı 24. maddeye “kur farkı” ibaresi eklenmiş oldu.

Peki, bu değişikliğin ithalatta KDV matrahına etkisi var mı?
Değişiklik gerekçesinde; ithalatta olduğu gibi yurt içinde yabancı paraya dayalı olarak yapılan teslim ve hizmetlerde bedelin tamamen veya kısmen sonradan tahsil edildiği durumlarda, oluşan kur farklarının da KDV matrahına dâhil olduğu madde metnine yazılmak suretiyle uygulamadaki tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtiliyor.

İthalatta KDV gümrükte ödeniyor. Mal gümrük vergisine tabiyse bu verginin ödeme yükümlülüğünün başladığı anda, gümrük vergisine tabi olmayan işlemlerde ise gümrük beyannamesinin tescili ile KDV doğmuş oluyor.

İthalatta bedelin sonradan ödenmesi durumunda oluşan kur farkının KDV’ye tabi olması
söz konusu değil. Ancak ithalattan sonra vade farkı gibi bir kur farkının ayrı bir fatura ile satıcıya ödenmesi durumunda bu tutar ithalatta KDV matrahına dahil oluyor. İthalatta KDV matrahına dâhil olan unsurların sayıldığı 21. maddede herhangi bir değişiklik yapılmadığından, gerekçedeki ifadeyi, ithalatta sonradan yapılan ödemeler kapsamında oluşan kur farklarının KDV’ye tabi olduğu yönünde yorumlamak doğru bir yaklaşım değildir.

Sonuç olarak; bu yasal değişiklik sadece yurt içi işlemlere ilişkin kur farkı için hüküm ifade etmekte, ithalattaki kur farkı konusundaki yerleşmiş uygulamada herhangi bir değişiklik
oluşturmamaktadır.

İthalatta KDV matrahını oluşturan 21’inci maddede bir değişiklik yapılmadı. Bu madde iki konuda kur farklarının ithalatta KDV matrahına dahil olacağı belirtilmiştir.

Gümrük beyannamesinin tescil tarihine kadar yapılan diğer giderler ve ödemelerden vergilendirilmeyenler ve de ya da mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı, kur farkı gibi ödemeler. İthalata kadar olanla ilgili zaten bir tartışma yok. İthalattan sonra oluşan kur farkları da vade farkı gibi bir kur farkı ödemesi yapılması durumunda (satıcıya ilave bir ödeme yapılması) ithalatta KDV matrahının konusu oluyor. Bir ödeme yok sa, ithalatta KDV matrahının konusu olmuyor.

2) Konkordato aşamasında olan alacakların durumu!
Konkordato çok uzun sürebilen bir uygulama ve çeşitli aşamaları (geçici mühlet, kesin mühlet, konkordatonun reddi, konkordato projesinin tasdiki gibi) gibi süreçleri bulunmaktadır. Bu aşamaların hepsi alacaklar açısından ayrı ayrı durumlar  oluşturmaktadır.Konkordato sürecine giren borçludan olan alacaklar için Vergi Usul Kanunu kapsamında şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı en önemli konulardan biri olmaktadır.

a.Şüpheli ve değersiz alacak
Vergi Usul Kanunu uyarınca ticari faaliyetle ilgili bir alacağın tahsili için dava açıldıysa veya icra yoluna gidildiyse alacağın şüpheli hale geldiği kabul ediliyor.

Dava açmaya değmeyecek küçük miktardaki alacaklar ise en az iki kere yazı ile istenirse
dava açmaya gerek kalmaksızın şüpheli alacak olarak değerlendiriliyor.

Bu şartları karşılayan ve herhangi bir teminatı da bulunmayan alacaklar için karşılık ayırıp, bu tutarları gider yazılabiliyor. Değersiz alacak da yine aynı yasada tanımlanıyor. Buna göre mahkeme kararı veya kanaat verici bir belgeye istinaden tahsiline imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak kabul ediliyor. Bu alacaklar bilançodan silinerek gider kaydedilebiliyor.

Tevsik edici belgeler; Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler, alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması gibi kanaat verici vesika olarak kabul ediliyor.

Değersiz alacaklar için yüklenilen KDV; 7104 sayılı Kanunla 3065 sayılı Kanunun 29’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, 01.01.2019 tarihinden itibaren Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV’nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği; şu kadar ki Vergi Usul Kanununun 323’üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV’nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

b.Konkordato da geçici mühletin alacaklar için anlamı;
Geçici mühlet kararından sonra takip yapılması mümkün olmadığından, önceden dava veya icra yoluna gidilmemiş alacaklar için geçici mühlet kararının ilan edildiği hesap dönemi itibarıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılabiliyor.

Geçici mühletin Mahkemece kaldırılması durumunda;

• Geçici mühlet kararından önce dava veya icra safhasına intikal etmiş olması nedeniyle karşılık ayrılan alacaklar için herhangi bir düzeltme yapılmaması,
• Geçici mühlet kararının ilan edilmesi ile karşılık ayrılan alacaklar için ise ayrılmış olan
karşılıkların geçici mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine ilişkin kararın ilan
edildiği hesap dönemi itibarıyla iptal edilerek gelir hesabına alınması gerekiyor.

c. Kesin mühlet kararı aşamasında;

• Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması durumunda geçici
mühlet verilmiş olan borçluya, bir yıllık kesin mühlet verilir.
• Geçici mühlet kararının ilan edildiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için,
sonraki hesap dönemlerinde, kesin mühlet kararının ilan edilmesine istinaden şüpheli alacak
karşılığı ayrılmasının mümkün olmayacağı,
• Eskiden dava açılmış ve karşılık ayrılmış olan alacaklar için, kesin mühlet döneminde
de, dava veya icra süreçleri işletilemediğinden, herhangi bir düzeltme yapılması gerekmediği,
• Borçlunun mali durumunun kesin mühletin sona ermesinden önce düzelmesi nedeniyle
konkordato talebinin reddine karar verilmesi durumunda da aynı şekilde daha önce ayrılmış
olan karşılıklar düzeltilemeyeceği,
• Geçici mühlet kararının ilan edilmesiyle ayrılan karşılıkların ise konkordatonun reddine ilişkin kararın ilan edildiği hesap dönemi itibarıyla düzeltilmesi gerekiyor.